17 Eylül 2014 Çarşamba

CHP TARİHİNE BİR NOT: Savunma yapmayı reddediyorum

GENEL BAŞKAN SAYIN KEMAL KILIÇDAROĞLU'NU  ELEŞTİRDİĞİM İÇİN KESİN İHRAÇ İSTEMİYLE HAKKIMDA SORUŞTURMA AÇAN İZMİR İL BAŞKANLIĞINA YANITIM

Bu gün savunma günü...Ancak daha önce açıkladığım gibi; 

"Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünden doğan demokratik haklarımı kullandım. Bu hakları kullanmış olmam nedeniyle sorgulanıp savunma yapmayı insanlık onurumun zedenlemesi olarak görüyor ve reddiyorum.

Bu nedenle de İl Başkanlığı’nın bu gün beklendiğim savunma çağrısına uymuyor ve söz konusu suçlamaya karşı savunma amacıyla değil partimin tarihine geçmesi  için  dün kargo ile gönderdiğim yanıtımı bilgilerinize sunuyorum.
Prof. Dr. Kayhan Kantarlı
CHP üyesi/İzmir
                        
    
                                                             ********

16.09.2014

CHP İzmir İl Başkanlığına;
İlgi: İl Başkanlığı'nın 11.09.2014 tarihli kargo gönderisiyle tarafıma tebliğ edilen 10.09.2014 tarih ve 2014/35 sayılı yazısı

Ben Genel Başkan Sayın  Kemal Kılıçdaroğlu’nun “parti içi demokrasiyi eksiksiz yaşama geçirecek ve partiyi en kısa zamanda iktidara taşıyacağım, bunda başarılı olamazsam da nöbeti başkalarına bırakacağım” türündeki vaadlerine inanarak kendisine destek olmak amacıyla Haziran 2010’da partiye üye olarak törenle rozet takılan 19 öğretim üyesinden biriyim.

Ancak çok kısa bir süre sonra  bu vaadlerin içi boş, hamasi  sözlerden ibaret olduğu ortaya çıkmaya başladığı gibi, parti’nin din istismarı yapılarak “laiklik ilkesi”nden koparılacağını gösteren politikalar izlenmeye başladı. İlk olarak “türbanı biz çözeriz” denilerek Anayasa mahkemesi kararlarına karşın üniversitenin ve parlamentonun başına türban bağlanmasına ve buna şiddetle karşı çıkarak yargı kararlarını savunan bir bilim insanının hapse mahkum edilmesine sessiz kalınmıştır.

Süreç içinde “tekke ve zaviyeler ile FG cemaatine  övgüler düzeninden,  milli görüşçülerin simge isimleri ve hatta PKK avukatlarına  kadar Cumhuriyet devrimleri karşıtı bir çok kişi partiye üye yapıldığı gibi bununla da kalınmamış ve üst yönetimde görevler verilerek parti varoluş nedenini oluşturan Laik, Demokratik Çağdaş Türkiye’yi savunma çizgisinden giderek uzaklaştırılmıştır. Bunun en son örneği Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri ve Atatürk devrimlerini temsil eden biri yerine tam tersine bu nitelikleri reddettiği bizzat kendi söz ve yazılarıyla tescillenmiş bir kişinin genel başkanın tercihi olarak Cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi ve laiklik karşıtı eylemleri nedeniyle kapatılan refah partisi çizgisinden gelip Atatürk’e kefere diyen birinin partiye alınıp MYK üyesi ve genel başkan yardımcısı yapılmasıdır.

Tüm bunların yanında  milletvekili ve belediye başkan adaylarının belirlenmesinde ön seçim yöntemi tamamen rafa kaldırılmış ve bu politika ve uygulamalara karşı gelenlere disiplin sopası gösterilerek,  parti  tek adam anlayışıyla  yönetilen ve sınırsız din istismarı yapan sağcı bir parti haline getirilmiştir.
Bu gün gelinen noktada Laik Cumhuriyetin kurucu partisi CHP  artık, altı ok ve parti programında ifadesini bulan kuruluş ve varoluş ilkelerinden koparılmış ve önündeki tüm taşların bu şekilde temizlenmesiyle karşı devrim başarıya ulaşarak Cumhurbaşkanlığı’na kadar tırmanmıştır.
İktidar partisi tabanından oy getirecek diye sıkıca sahiplenilen din istismarcılığı geri tepmiş ve bırakın iktidar olmayı Anayasa referandumu ile  2011 genel ve 2014 yerel seçimleri olmak üzere ülke genelindeki üç büyük oylamanın tamamı kaybedilmiştir.

Sayın genel başkan bu başarısızlık karşısında, başlangıçta verdiği  “başaramazsam bırakırım” sözünü tutup istifa edecek yerde, partinin amaç ve ilkelerine aykırı politikalarıyla antidemokratik yönetim ve halktan kopuk salon tipi muhalefet anlayışını eleştrirenlere karşı acımasız olacağını ilan ederek, geliştireceğim dediği  parti içi demokrasiyi tamamen katletme yolunu seçmiştir.

Bu durum karşısında parti program ve ilkelerine içtenlikle bağlı gerçek Cumhuriyet Halk Partililer’in görevi, partiyi Atatürk İlkeleri’nden kaynaklanan ideolojisinden koparmaya çalışanlara  boyun eğmek değil  tam tersine buna cesaret edenlere, velevki genel başkan bile olsalar karşı çıkmak ve eleştirmektir. Partinin sade bir üyesi olarak sosyal medyada da paylaştığım  yazı ve mesajlarımla yaptığım tam da budur.

Genel Başkan  sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı suç işlediğim öne sürülerek partimden ihraç gerekçesi  yapılmak istenen son aylara ait "CHP/Kılıçdaroğlu" konulu günlük (blog) yazısı, Facebook ve  e-posta mesajlarımdan tespit edebildiklerim ekteki dosyada sunulmuştur (bu dosyaya şu bağlantıdan da ulaşılabilmektedir: 
"http://kayhankantarli.blogspot.com.tr/2014/09/chpden-ihrac-gerekcesi-yapilmak-istenen.html"

Okunduğunda görüleceği gibi  bu yazı ve mesajlarımın tamamı CHP yi, gerek laiklik ilkesinden verilen ucu açık  tavizler, gerekse AKP’nin Anayasa’ya aykırı gayri meşru açılım politikasına sağlanan destek sonucu  kuruluş ilkerinden uzaklaştırıp,  cemaat sempatizanı sağ bir parti durumuna düşüren Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'na bazen doğrudan, bazen atfen, bazen esprili ve bazen de sert bir şekilde ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı kapsamında yapılmış eleştirilerden ibaret olup asla hakaret olarak değerlendirilemez.
Belirtmek isterim ki bir partinin genel başkanlığı gibi kamusal bir göreve talip olanlar ne denli kışkırtıcı, sarsıcı ve sert olursa olsun toplumun genelini ve  ülkenin geleceğini ilgilendiren her türlü eleştiriye açık ve tahammüllü olmak durumundadır. Anayasamıza göre herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollardan tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.

Diğer taraftan, ifade özgürlüğü en geniş anlamıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile de güvence altına alınmış olup sözleşmenin ilgili maddesine bağlı olarak “sadece lehte ol¬duğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan düşünceler için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler” için de uygulanır. Bunlar, çoğul¬culuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmadan  demokratik toplumdan söz edilemez.

Şahsımla ilgili olarak partiden kesin  ihraç  gerekçesi yapılmak istenen söz konusu yazılarımdaki sözlerimin, ülkenin geleceğini ilgilendiren konularda ve ifade özgürlüğü kapsamında yapılmış eleştiriler olduğu, ve bu eleştirileri yapmaktaki amacımın sayın Genel Başkan’a hakaret etmek değil tam tersine ülkeyi yeniden aydınlığa çıkarmasını beklediğimiz CHP’nin genel başkanı olarak kendisine doğru yolu göstermek olduğu ve dolayısıyla bir suç işlemediğim açıktır.


Kısacası ben Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünden doğan demokratik haklarımı kullandım. Bu hakları kullanmış olmam nedeniyle partiden kesin ihraç istemiyle soruşturma açılarak savunmamın istenmesi mesleki ve insanlık onurumu zedelemiştir.

Bu nedenle Sayın İl Başkanlığınızı  tarafıma yapılan onur kırıcı suçlamadan vazgeçmeye davet ediyor, ısrarlı olunması halinde hukuksal yollara başvurup hakkımı arayacağımı bilgilerinize sunuyorum. Saygılarımla.

Prof. Dr. Kayhan KANTARLI
CHP Üyesi (Bornova/İzmir)

1 yorum: