16 Aralık 2013 Pazartesi

ÜNİVERSİTE SUÇ CENNETİNE DÖNÜŞTÜ


DANIŞTAY, YÖK DİSİPLiN YÖNETMELİĞİNDEKİ CAYDIRICI CEZALARI İPTAL EDİNCE ÜNİVERSİTE SUÇ CENNETİNE DÖNÜŞTÜ

 
BASIN AÇIKLAMASI 3

YÖK disiplin yönetmeliğine göre “Üniversite Öğretim Mesleğinden Çıkarma”, “Görevinden Çekilmiş Sayma” ve “Yönetim Görevinden Ayırma” cezaları almış olan bazı öğretim üyelerinin açtıkları dava sonunda verilen mahkeme kararlarını temyizen inceleyen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bu cezaların hukuka aykırı olduğuna karar verdiği ortaya çıktı (*).
 
 

Bu cezaları gerektiren fiiller disiplin yönetmeliğinde özet olarak şu şekilde eşleştirilmiştir:

Üniversite Öğretim Mesleğinden çıkarmak-bilimsel hırsızlık/intihal,

Görevinden çekilmiş sayma- izinsiz veya geçerli bir mazereti olmaksızın tayin edildiği göreve izinsiz ve mazeretsiz olarak 15 gün içinde başlamamak,görevini izinsiz ve mazretsiz olarak 10 gün göreve gelmemek,

Yönetim görevinden ayırma- yönetim görevi dolayısıyla doğrudan doğruya veya aracı eliyle, her ne ad altında olursa olsun mevzuat dışı herhangi bir menfaat sağlamak, bir üst yönetici veya kurulun kanun, tüzük veya yönetmeliklere uygun karar veya emirlerini yerine getirmemek veya bunlara uymamak

Öğretim elemanlarının işlediği bu ağır meslek suçlarına ilişkin caydırıcı nitelikteki söz konusu cezaların hukuk dışı sayılmasıyla doğan yasal boşluğu giderecek yeni bir yasal düzenleme yapılmayınca, üniversiteler bir suç cennetine dönüşmüştür.

YÖK Başkanlığı söz konusu Yüksek Yargı kararlarının gerekçesi olan yasal dayanaksızlığın YÖK Yasası’na yapılacak bir ekleme ile  ortadan kaldırılmasına yönelik girişimlerde bulunmak yerine, üniversitelere  gönderdiği genelgelerle (*) rektörlerden, "yürütülen soruşturmalarda bu iptal kararlarının dikkate alınmasını, soruşturmacılar tarafından ‘Yönetim Görevinden Ayırma, Görevinden Çekilmiş Sayma, Üniversite Öğretim Mesleğinden Çıkarma’  cezalarının teklif edilmemesi ve soruşturma konusu fiile ilişkin olarak yönetmelikte geriye kalan cezalardan birinin  teklif edilmesi ve verilmesini”  talep etmekte ve kendisi de bir akademisyen olan Milli Eğitim Bakanı da, üniversiteleri suç işlemenin serbest olduğu kurumlar durumuna getiren bu akıl almaz uygulamaya sessiz kalmaktadır.

Yargı tarafından iptal edilen söz konusu disiplin cezaları, disiplin yönetmeliğinde bunlara karşı gelen suçlar için tanımlanan en ağır cezalar olduğundan, bu cezalar çıkarıldığında-“kamu görevinden çıkarma” cezası dışında-geriye kalan Uyarma, Kınama, Aylıktan Kesme, Kademe İlerlemesinin Durdurulması cezaları’nın söz konusu fiiller için hiçbir caydırıcılığı yoktur.

Kamu Görevinden çıkarma cezası ise, Disiplin Yönetmeliği ve 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’na göre “Cumhuriyetin niteliklerinden herhangi birini değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya yönelik eylem yapmak; ideolojik, siyasi, yıkıcı, bölücü amaçlarla eylemlerde bulunmak başta olmak üzere devlet aleyhine işlenen suçlar ile görev arkadaşına fiili saldırıda bulunmak, uyuşturucu kullanmak gibi… suçları kapsamaktadır.

Örneğin araştırma ve yayınlarında bilimsel hırsızlık yapmış bir öğretim üyesine en ağır yaptırım olarak bundan böyle kademe ilerleme cezası verileilecektir. Böyle bir cezanın çalmaya niyetlenen başkaları için bir caydırıcılığı olamayacağı açıktır.

Benzer şekilde diyelim üniversitenin bir yatırımı için açılan ihaleye fesat karıştırdığı kanıtlanan bir rektör görevden alınamayacak ve  (kıdem itibarıyla ilerkeyecek kademesi de kalmadığından)  en fazla maaştan kesme cezası alarak görevini sürdürebilecektir.   

Sonuç olarak  disiplin yönetmeliğinde caydırıcı hiçbir yaptırım kalmaması nedeniyle şu anda üniversiteler, “bilimsel hırsızlık/intihal başta olmak üzere  keyfi ve kesintisiz olarak günlerce göreve gelmemek, yöneticilik sıfatını kullanarak kişisel  menfaat sağlamak, bir üst yönetici veya kurulun kanun, tüzük veya yönetmeliklere uygun karar veya emirlerini yerine getirmemek veya bunlara uymamak” gibi ağır meslek suçlarının  serbestçe işlenebileceği suç cenneti durumuna sokulmuştur.

Aslında bilimsel hırsızlık gibi yüz kızartıcı bir akademik suçu meslekten çıkarılmayı gerektirmeyen bir eylem kabul eden bir sistemde diğer tüm yasadışı uygulamalar da yaptırımsız kalmaya mahkumdur. Bu gün olan da budur.

Ülkemizin bilimsel saygınlığına son darbeyi vuran bu sorumsuzluğa derhal son verilmelidir. Bilim ahlakı başta olmak üzere mesleki değerlere saygı duyan öğretim üyelerini, meslek odaları ve siyasi partileri ve değerli basınımızı bu durumu reddetmeye ve bilim insanı olmanın olmazsa olmaz koşulu olan “bilim namusu”nu yeniden yaşama geçirmek üzere göreve davet ediyorum.

Prof. Dr. Kayhan KANTARLI

Ege Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi

GSM: (O532) 630 1473

 
(*) İlgili belgeler  ekteki dosyalardadır.

 Ayrıca bakınız:




 

 

10 Aralık 2013 Salı

BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR


BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR

BASIN AÇIKLAMASI 2

Değerli Basın mensupları öncelikle belirtmeliyim ki;  aşağıda ikinci kez açıkladığım olay YÖK’ün sıradan  bir “görevi ihmal” olayı olmayıp, Ülkemiz için uluslararası bilimsel sayınlıktaki düşkünlüğümüze son noktayı koyan bir sorumsuzluk örneğidir. Olay, bazı gazetelerde yer bulmuş olmasına karşın sorumsuzluk ve sessizlik maalesef aynen devam etmektedir. Bu sorumsuzluğa karşı çıkarak gerekli önlemlerin alınmasını talep etmeyi hepimiz için bir yurttaşlık görevi saydığımdan olayı bir kez daha dikkatinize getiriyorum.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 15 ay once Eylül 2012 de aldığı bir kararda “Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde intihal/bilimsel aşırma suçunun yaptırımı olarak  yer alan üniversite öğretim üyeliğinden çıkarılma cezasının, 2547 sayılı YÖK Yasası ile  657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nda bu cezaya ilişkin bir düzenleme bulunmadığı” gerekçesiyle hukuka aykırı olduğuna hükmetmiştir (*). YÖK, 15 aydır kararda belirtilen hukuka aykırılığı giderecek herhangi bir yasal düzenleme girişiminde bulunmadığından bu kararla birlikte yaptırımsız kalan bilimsel aşırmacılık üniversitelerde  serbest hale gelmiştir.

Evrensel bilim etiği ilkelerine gore bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek” diye tanımlanan  intihal yani bilimsel aşırmacılık en ağır yaptırımla cezalandırılması gereken yüz kızartıcı akademik  bir suçtur. Bu evrensel ilke ülkemizde de aynen kabul görmüş olup YÖK Yasası’na göre çıkarılan  Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde de karşılığını bulmuştur. Bu yönetmeliğe göre araştırma ve yayınlarında bilimsel aşırma  suçu işleyenlere “üniversite öğretim mesleğinden çıkarılma” cezası verilmesi ön görülmüştür.

Fakat caydırıcı olması beklenen bu ağır yaptırım, YÖK’ün hiç bir döneminde tarafsız ve bilimsel bir anlayışla uygulanmadığından amacına ulaşamamıştır. Aşırmacılık başta olmak üzere herhangi bir bilimsel yolsuzluğa bulaşmış yandaş öğretim elemanlarının  korunması nedeniyle cezai yaptırım çoğu kez kağıt üzerinde kalmıştır.

YÖK ve üniversite rektörleri,  evrensel bilim ahlakı normlarına sahip çıkıp intihal başta olmak üzere her türden bilimsel yolsuzluğun üzerine gidip cezai yaptırımları tarafsız ve ödünsüz bir şekilde uygulayacak yerde, yandaşlık anlayışıyla hareket ederek bir çok yolsuzluğu örtbas etmişler, bununla da kalmayıp kanıtlanmış bilimsel aşırmacılıklarına karşın çok sayıda öğretim üyesi bölüm başkanlığından dekanlığa kadar çeşitli yönetim görevlerine atanıp ödüllendirilmiştir. Hatta bunlardan bazıları TÜBA gibi saygın (olması gereken) üst düzey bilim kurumlarına bile kabul edilmişlerdir.

On yıllardır YÖK düzenindeki bilim ahlakı çöküşünün ibret verici örneklerine tanık olunmaktadır. Türk fizikçilerinin 2007 yılında dünyanın en saygın bilim dergisi Nature’da manşet olan toplu intihal olayının sorumlularından hiç biri cezalandırılmamıştır.

Bu olaydan  belki de daha dramatik olanı bir üniversitemizin, doktora tezi intihal olduğu ortaya çıkınca üniversiteden atılan bir öğretim üyesinin yabancı dergilerde 5 yıl içinde yaptığı 300 den fazla sözde bilimsel yayın sayesinde dünyanın ilk 500 üniversitesi içine girmenin yanında, “matematik ve bilgisiyar bilimleri dalı”nda  Harvard’ı bile geride bırakarak dünya 2.si olmasıdır. Şaibeli olduğu olduğu ortaya çıkan bu derecelerin övünç nedeni sayılıp rektör tarafından üniversitenin reklam aracı olarak kullanılması ise bilim ahlakı anlayışındaki pişkinliğimizin dorukta olduğunu işaret etmektedir.
 
 

Yabancı bilim otoritelerinin de farkında olduğu bu manzara karşısında ülkemizde akademik ahlak ve bilim etiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bu yüzden ülke olarak uluslararası bilimsel saygınlığımız yerlerde sürünmektedir.
Durum böyleyken üniversitelerdeki bilimsel aşırma suçlarının meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin olarak  Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun yönetmelikteki bu yaptırımı  yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle hukuka aykırı saymasından kaynaklanan ve bilimsel hırsızlığın yaptırımsız kalmasına yol açan boşluğun kapatılması için YÖK’ün durumdan adeta memnun olmuş gibi herhangi bir adım atmaması ve bu şekilde ortaya çıkan intihal serbestliğinin sürüp gitmesine göz yumulması bilim namusunu katleden bir sorumsuzluktur.
Söz konusu Yüksek Yargı kararınıdan sonra YÖK Başkanlığı derhal harekete geçip kararda belirtilen yasal dayanaksızlığı giderecek  bir yasal düzenleme yapması için Milli Eğitim Bakanlığı ve TBMM nezdinde girişimde bulunması gerekirken 15 aydır böyle girişimde bulunmamıştır. Bu ağır bir görevi ihmal suçu demektir. YÖK bu görevini yapmadığı gibi tam tersi bir uygulama yapmış ve üniversite rektörlüklerine gönderdiği 15 Nisan 2013 tarihli genelge (*) ile söz konusu yargı kararı yönünde işlem yapılmasını, yani intihal suçuyla soruşturma geçirenler varsa bunlara meslekten çıkarma cezası verilmemesini istemiştir.
YÖK’ün bu genelgesine  göre  şu anda herhangi bir üniversitede yapılmakta olan intihal soruşturmasında intihal suçu sabit bulunan bir öğretim üyesi hiçbir suç işlememiş gibi görevine devam edebilmektedir. Ve yeni bir yasal düzenleme yapılmadıkça da bu rezalet sürüp gidecektir.
Öğretim elemanlarının ve rektörlerin intihal suçunu yaptırımsız ve serbest bırakan bu sonuç karşısında sessiz kalmalarını anlamak olanaksızdır. Herkes durumdan adeta memnundur. Bu duruma en başta isyan etmesi gerekenler çalıp çırpmadan bilim yapan dürüst öğretim elemanlarının değilmidir? En azından onların bu rezalete karşı çıkmaları gerekmezmi? Gerçek bilim insanlarının bilim namusunun yok olması karşısında sırça köşklerine kapanıp “bana dokunmayan yılan” hesabı içinde susması bilime yapılmış en büyük ihanettir.
Ülkemizin bilimsel saygınlığına son darbeyi vuran bu sorumsuzluğa derhal son verilmelidir. Bilim ahlakına değer veren meslek kuruluşları başta olmak üzere tüm öğretim üyelerini bilimsel aşırmacılığı yücelten bu durumu reddetmeye ve Milli Eğitim Bakanı ve Muhalefet Partileri’nden Cumhurbaşkanı’na kadar ilgili tüm makamları, bilim insanı olmanın olmazsa olmaz koşulu olan “bilim namusu”nu yeniden yaşama geçirmek üzere göreve davet ediyorum.

Bilinmelidir ki;

ÜNİVERSİTELERİNDE BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN DOĞAL KARŞILANDIĞI BİR ÜLKENİN ELBETTE TÜM YAŞAM ALANLARI SOYULACAKTIR

Kamuoyuna duyurulur. Saygılarımla.

Prof Dr. Kayhan KANTARLI

Ege Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi

(*) Açıklamada kaynak olarak gösterilen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararı ile bu kararı içeren  YÖK ve İstanbul Üniversitesi Rektörlük  genelgelerine aşağıdaki adresten ulaşılabilmektedir.


PLAGIARISM HAVE BEEN LEFT UNPUNISHED


PLAGIARISM HAVE BEEN LEFT UNPUNISHED
FROM NOW ON SCIENTIFIC FRAUD IN UNIVERSITIES IS FREE!


Obedience, on the part of scientists, to universal scientific ethics is a must; plagiarism/scientific fraud is shameful an act. In a country where scientific fraud is not punished and/or covered up, one cannot talk about modernity and the scientific world of this country has no respectful place in the eyes of the world scientific community. In modern countries, the punitive sanction protecting the scientific world from plagiarists is nullifying the degree (e.g. M.Sc. or Ph.D, etc.) and chucking him/her out of the university. Although most of the plagiarisms are uncovered and then unfortunately covered – up, our country also applies this sanction.

In accordance with the Disciplinary Regulations of the Members of Staff in conformity with the act of Higher Education Council (Turkish – YÖK), “to declare that the scientific paper or whole or partial work of somebody else without giving reference to it is plagiarism, in other words is a fraud and the sanction is “chucking him/her out of the university”. This definition is also has an international approbation.
After YÖK has adopted a principle with which the evaluation of scientific papers is being done not by the quality of the papers but rather the number of papers published by a member of staff, it cannot be denied that the number of papers as well as the number of fraudulent research have been increased in Turkey. 
The present situation is such that plagiarism is so widespread and numerous that this situation has been the major problem of our universities. In response to this problem, in the year 1998 an article is added to the 11th item of Disciplinary Regulations of the Members of Staff defining that plagiarism is a shameful act deserving a sanction of chucking out of the university. But, this burdensome sanction, instead of creating a deterrent effect, have ineffective due to the YOK’s policy not to implement it with a scientific understanding and impartiality. Particularly plagiarism and other fraudulent research of proponents of YÖK have been protected from sanction, therefore 11th item is ineffective and the wound is still bleeding  
While the situation rests in this critical position, the decision reached 15 months ago by the Plenary Session of Administrative Law (Divisions of Council of States) relieves plagiarism completely from sanction and this is the first time public opinon gets acquainted with this decision.  In the decision reached on September 2012 by the Divisions of Council of States it is stated that, the sanction put forward in the Disciplinary Regulations of the Members of Staff as “to chuck the member of staff from university because of commiting plagiarism is not proferred in YÖK act No. 2547 neither in the public employee act No. 657”, therefore is unlawful (*)  
By the decision of Divisions of Council of States, the sanction “chucking out of the university” proposed for shameful act of plagiarism for scientists has been annuled. This annulment means that unless an act clearly states that plagiarism is a crime, it can be lawfully committed. 
Because the Disciplinary Regulations of the Members of Staff had been put into effect by the YÖK act No: 2547, lawfullness of the decision for sanction reached by Divisions of Council of States is disputable.
In this case, what YÖK was expected to do was to take initiative in order to get rid of the unlawfullness and ask Ministry of Education and the Parliament to enact a law. Nevertheless, YÖK has not taken an initiative to get rid of the legal loophole ever since the September 2012. Circular order on the decision reached by Divisions of Council of States sent to the universities by YÖK also sent to faculties by the rectorship (*) appearing in the website of Istanbul University confirms this unlawful situation.    
The sanction “chucking a member of staff from university” proposed in the Disciplinary Regulations of the Members of Staff has been annulled by a judicial act. In this respect, YÖK Presidency committed a crime by not filling the legal loophole; it is a breach of duty. In the circular order (*) sent to the universities by YÖK on September 2012, it is required that “in the inquiries claiming the presence of plagiarism, proceeding should be carried out in accordance with the relevant law”. But negligence in this respect ended in unpunishment of those committing plagiarism since September 2012, almost 15 months. YÖK’s circular order means that any member of staff in any university going through an inquiry about well established plagiarism can keep working in the university as if he/she is unimpeachable.            
On the other hand, in accordance with the decision reached by the Divisions of Council of States, all the sanctions of “chucking a member of staff out of the university” due to plagiarism given in the past are “annuled by law”.
This situation gives an opportunity to those who had been chucked out of the university due to plagiarism, to return to their job in the universities and claim compensation of reparations, salaries and all sorts. Such an implementing causes a monetary damage of trillions of Turkish liras and worse than that means rewarding a shameful act of plagiarism. This is a scandal could never be seen in a modern country. 
I invite relevant authorities to take measures against the president of YÖK who committed the breach of duty by letting the collapse of scientific ethic in universities.  
We should not let this legal loophole created by the Divisions of Council of States causing plagiarism be unpunished forever. Legislative body should immediately do a necessary legal arrangement and bring an end to the situation which encourage those with a malignity to commit scientific fraudulence.  


Prof Dr. Kayhan KANTARLI

Retired Professor of Physics, University of Ege 


(*)  The sources are the Divisions of Council of States and circular orders by YÖK and the rectorship of the Istanbul University. One can reach the source from below given address.


 

7 Aralık 2013 Cumartesi

6 Aralık 2013 Cuma

İNTİHAL YAPTIRIMSIZ KALDI !


İNTİHAL  YAPTIRIMSIZ KALDI !
ÜNİVERSİTELERDE BİLİMSEL AŞIRMACILIK ARTIK SERBEST!

BASIN AÇIKLAMASI

Evrensel bilim ahlakı normlarına uymak, bilim insanları için olmazsa olmaz bir zorunluluk olup intihal/bilimsel aşırmacılık utanç verici ve yüz kızartıcı bir suçtur. Bilimsel aşırmacılığın , hafife alınarak örtbas edildiği ve yaptırımsız bırakıldığı bir ülkede çağdaşlıktan söz edilemeyeceği gibi o ülke bilim dünyansın saygın üyeleri arasında asla kabul görEmez. Çağdaş ülkelerde bilimin namusunu bilimsel aşırma yapanlardan koruyan cezai yaptırım ise, sahip olunan akademik ünvanın geri alınarak üniversite öğretim üyeliği mesleğinden çıkarılmaktır. Ortaya çıkarılan bilimsel aşırmacılıklar her ne kadar çoğu kez örtbas edilse de bu yaptırımı  ülkemizde  benimsemiştir.

YÖK Yasası’na  göre çıkarılan Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’ne göre “bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek” intihal yani bilimsel aşırma suçu oluştur ve cezai yaptırımı da “üniversite öğretim mesleğinden çıkarılmak” tır.  Bu intihal tanımı uluslararası olarak da kabul edilmiş bir tanımdır.

YÖK sisteminin, öğretim elemanlarının bilimsel  yayınlarının  değerlendirilmesinde, nitelik ilkesini terkedip niceliğe değer vermesiyle birlikte yayın sayılarında görülen göreceli artışa karşın  üniversitelerimizde gözlenen intihal olaylarının  hızla arttığı yadsınamaz bir gerçektir.

Öyleki intihal olayları, yaygınlık ve sayısı bakımından giderek üniversitelerimizin en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir. Sorunun büyüklüğü karşısında Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nin 11. maddesine 1998 yılında eklenen bir fıkra ile intihal, öğretim üyeliği mesleğinden çıkarılmayı gerektiren yüz kızartıcı bir eylem olarak tanımlanmıştır. Fakat caydırıcı olması beklenen bu ağır yaptırım, YÖK’ün hiç bir döneminde tarafsız ve bilimsel bir anlayışla uygulanmadığından amacına ulaşamamıştır. Aşırmacılık başta olmak üzere herhangi bir bilimsel yolsuzluğa bulaşmış yandaş öğretim elemanlarının  korunması nedeniyle yaptırım çoğu kez kağıt üzerinde kaldığından  yara kanamaya devam etmektedir.

Durum böyleyken Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 15 ay önce aldığı ve kamuoyunun ilk kez bu açıklamayla öğreneceği bir karar, intihal suçunu tamamen yaptırımsız bırakmıştır. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Eylül 2012 de aldığı bu kararda “Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde intihal suçunun yaptırımı olarak  yer alan üniversite öğretim üyeliğinden çıkarılma cezasının, 2547 sayılı YÖK Yasası ile  657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nda bu cezaya ilişkin bir düzenleme bulunmadığı” gerekçesiyle hukuka aykırı olduğuna hükmetmiştir (*).

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun, intihal suçunun yaptırımı olan meslekten çıkarma cezasına ilişkin olarak verdiği bu kararla,  bilim insanları için  yüz kızartıcı bir suç olan intihal/ bilimsel aşırmacılık suçu fiilen yaptırımsız kalmıştır. Bu yaptırımsızlık, herhangi bir yasal düzenleme yapılmadıkça  intihal yapmanın hukuken serbest olması demektir.

Öğretim Üyeleri Disiplin Yönetmeliği 547 sayılı YÖK Yasası gereğince çıkarıldığından,  Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun cezanın kanuniliği (yasalra dayanması) ilkesi yönünden aldığı bu karar tartışmaya açıktır.

 Bu durumda  YÖK’ün yapması gereken kararda belirtilen yasal dayanaksızlığı giderecek  bir yasa çıkarılması için Milli Eğitim Bakanlığı ve TBMM nezdinde girişimde bulunmaktır.  Ancak YÖK yüksek yargı kararının alındığı Eylül 201 den bu güne kadar böyle bir girişimde bulunmamıştır. YÖK’ün Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun söz konusu kararını üniversite rektörlüklerine bildirmek için gönderdiği (15 Nisan 2013 tarihli) yazıya ilişkin olarak geçtiğimiz günlerde İstanbul Üniversitesi’nin resmi internet sitesinde yayınlanan, rektörlük genelgesi (*) bu durumu doğrulamaktadır.

YÖK Başkanlığı, disiplin yönetmeliğindeki öğretim üyelğinden çıkarma cezasının söz konusu yargı kararıyla uygulanamaz hale gelmesiyle  doğan yasal boşluğu gidermeye yönelik bir girişimde bulunmamakla görevi ihmal suçu işlemiştir. YÖK’ün üniversitelere gönderdiği 15 Nisan 2013 tarihli genelgede (*)  “intihal iddiası ile açılan soruşturmalarda yargı kararı doğrultusunda işlem yapılması” istendiğinden bu ihmal, bilimsel aşırmacılık suçu işleyenlerin söz konusu yüksek yargı kararının alındığı Eylül 2012 den bu yana  15 aydır cezalandırılamaması sonucunu doğurmuştur. YÖK’ün bu genelgesine  göre  şu anda herhangi bir üniversitede yapılmakta olan intihal soruşturmasında intihal suçu sabit bulunan bir öğretim üyesi hiçbir suç işlememiş gibi görevine devam edebilecektir.

Diğer yandan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bu kararına göre, öğretim elemanlarına intihal suçu nedeniyle geçmişte  verilmiş öğretim üyeliği mesleğinden çıkarma cezalarının tümü “hukuken yok hükmünde sayılma” durumuna gelmiştir.

Bu güne kadar bilimsel aşırmacılık nedeniyle üniversiteden atılan öğretim elamanlarına görevlerine geri dönme ve atıldıkları tarihten bu güne kadar olan maaş ve her türlü maddi haklarını talep etme olanağı doğmuştur. Böyle bir uygulama devletin tirilyonlarca liralık zarara uğratılması bir yana yüz kızartıcı bir  bilimsel yolsuzluk olan intihalin  ödüllendirilmesi demektir. Bu durum çağdaş bir ülkede bir örneği asla görülemeyecek olan bir skandaldır.

İlgili makamları, görevini ihmal ederek üniversitelerdeki bilimsel ahlak anlayışının  tamamen çökmesine neden olacak bu skandala yol açan YÖK Başkanı hakkında gereğini yapmaya davet ediyorum.

Üniversitelerde işlenen bilimsel aşırmacılık suçlarının yaptırımsız kalması sonucunu veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bu kararı ile doğan yasal boşluğun sürüp gitmesine izin verilemez. Yasama  organı gerekli yasal düzenlemeyi acilen yapıp, bilimsel yolsuzluk yapmaya niyetlenenleri daha da cesretlendirecek bu duruma bir an önce son vermelidir.

Kamuoyuna duyurulur. Saygılarımla.

Prof Dr. Kayhan KANTARLI

Ege Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi

e-mail:kayhankantarli@gmail.com
Tel: (0532)-6301473

(*) Açıklamada kaynak olarak gösterilen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararına aşağıdaki adresten ulaşılabilmektedir.